Eskiden, çoook eskiden, belediye otobüsünde oturduğum için vicdan azabı çekmediğim üniversite-ev arası yolculuklarda pencereden dışarı bakmak diye bir şey vardı. “Pencereden dışarı” baktığımda, çok şey görebilirdim. O şeyleri görürken, çok şey düşünür, çok şey düşünürken de türlü şekillerde kendimle konuşmuş, oyalanmış olurdum.
Belediye otobüsünde pencereden dışarı bakma sükuneti şu an uzak ve geçmişe ait olsa da biliyorum ki pencere kenarları artık çeşitli sosyal medya ve akıllı telefonları hasetle izliyorlar.. Biz ise kendini “oyalaması” için çocuklarımıza bunları veriyoruz.
Ben de veriyorum. Hiç üste çıkıp da “Ben muhteşem bir anneyim, bizim eve de I-pad girmez” demeyeceğim.. Sürekli belgesel izleyip jazz da dinlemiyoruz nitekim. Televizyon da açılıyor, akıllı telefonumda oyun da var. Nitekim bunca dijital yığının içinde var olmak esas sıkıntı..
Ama meselenin şu olduğunu unutmamak için çok çalışıyorum: “Pencereden dışarı bakmayı” sıkıcı bulmaya başlarsa oğlanlar bir gün, işte o zaman bir yerlerde bir hata yapmışım demektir..
Uzman Diliyle:
Kendini oyalamak çocukların doğasında var.
Karıncaları 45 dakika izleyebilir misiniz?
Yorulmaksızın şövalyecilik oynayabilir misiniz peki?
Ya da o ayakkabı kutusunun uzay gemisi, futbol topu, telsiz olabileceğine şaşırır mısınız?
Böylesi bir “oyalanma” potansiyeli olan çocukların günümüzde oyalanmayı cihazlarla gerçekleştirmeleri şaşırtıcı değil.
Bu cihazlarla oyalanmak kötü değil. Başka şeylerle oyalan-a-mamak sıkıntı..
Çünkü oyalandığınızda kendi kendinizi yatıştırabiliyorsunuz demektir. Kendini yatıştırmak ise (öz düzenleme/self-regulation) en önemli hayat becerisidir. Aslında İngilizce’de geçen Self – Regulation sadece kendini yatıştırmak demek değil.
Kendini duruma göre ayarlayabilmek biraz. Mesela esneklik demek. Planların aksi giderse B planına geçebilmek demek.
Günlük hayatta karşılaştığın stresli durumların üstesinden gelebilmek demek. Şeker şurup olmak değil.. Stresin sende yarattığı etkinin farkına varmak ve işte tam da o sırada “kendini yatıştırmak” demek..
Çocuğunuzun kendi kendini yatıştırabilen bir birey olmasını diliyorsanız;
*Sıkılmasına izin verin, sıkılacağı “an” boşlukları bırakın,
*Duygularını, istek ve ihtiyaçlarını söylemesine imkan tanıyın,
*Kızgınlık, hayal kırıklığı, zorlanma, sabırsızlanma gibi durumları sindire sindire – acele etmeden – geçiştirmeden yaşamasını sağlayın..
*Fiziksel hareketlilik ve açık havada olma hazzını mevsimlere veya okula kurban etmeyin..
*Kağıtlar, boyalar, değişik malzemeler, boş kutular, eski artık malzemelerin olduğu bir kutunuz olsun. O kutu onun dünyası olsun..
*Kuklalar, kostümler gibi “hayal” kurmasını teşvik edici oyun malzemelerini odasında bulundurun..
Kendini yatıştırma/oyalama becerisi olmasaydı sizce bilim insanları, sanatçılar olur muydu?